7 Mart 2024 Perşembe

ARAP KARDEŞLİĞİ, Abdullah Çağrı ELGÜN

ARAP KARDEŞLİĞİ

Abdullah Çağrı ELGÜN

Malum sözler; fakat bütün dayanaklardan yoksun Ahmak sözleri... Şöyleki:

Avrupa bir Hıristiyan ülkesi...

Bir kısmı ne dindaşımız ne de ırkî kardeşimiz.

Almanya veya Fransa'dan neseplerine veya dinlerine uygun hareket etmeleri çok çok normaldir.

Biz bunlara gönül koyamayız Tavrımızı, yaptırımlarımızı koyarız...

Suidiler ise kandırılmış, akılsız kardeşlerimizdir.

Hem din kardeşlerimiz hem de zamanında bir şehrimiz olan kız alıp kız verdiğimiz akrabalarımız...

Suidilerin Arap olmasının yanında taa Sümerlerden bu yana dil, kültür ırk olarak akrabalığımız da var!...

Benim dilim Türkçe; fakat bu dilin %60'ında bilerek veya bilmeyerek Arapça konuşuyoruz... 

Bizim kendi dilimizde Türkçe kelime sayısı nerede ise %19....

Suidiler beni önemsemeli... Sevdiklerime, büyüklerime, lider bildiklerime, atalarımıza, Atatürk'e saygı duymalılar. Bunu es geçen, her kim olursa olsun hiçbir saygıyı ve kibarlığı hak edemez!..

Her ülkenin hukuku varsa da Türkiye'nin yok mu?...

Arap ülkeleriyle Türkiye'nin arası ne zaman İYİ olmuş ki şimdi DÜŞMAN olsunlar?..

Onlar Türk'e “Edrak ı Bî İdrak”(Akılsız Türk), “Mevâli”(Köle) gözüyle bakarlar...

Bu (1.400) yıldır böyle devam ediyor...

Arap kültüründe:

Savaş Esirleri

Çariyeler

Köleler ile Cinsel Birleşmede Nikâh Aranmaz!.. Bu nedir?

Arap Narsizmidir!

Arap Egosudur!..

"Emperyalistlere alet olmak?" Bu kadar basit mi?

Akıl tutulması bir söz konusu!..

Herkesin Aklı, İzanı, Gördüğü Var!...

Sen misafirine saygı duyma, sonra saygı bekle!.. Abes ile İştigaldir!..

Niçin hep biz, Filistinlileri koruyoruz? Şimdi ise sayısız Filistinliye Türk Pasaportu verilerek Türkiye'ye getiriliyor...

Bir Tane Arap Zengini,

Arap Devleti Çıkıp da Filistin'e Şu Kadar Dolar Yardım Ettim, Israil'i Türkiye''den Daha Fazla Kınıyoruz, Demiyor, Diyemiyor!..

Filistin veya Arap Devletlerinden hangisi Kıbrıs'ın bağımsızlığını tanıdı?

Biz Kardeş Değil Miyiz?..

Azerbaycan'ın Ermenistan'a girişini alkışlayıp destek verdiler mi?..

Biz Kardeş Değil Miyiz?..

Ne Oldu Bizim Kardeşliğimize?..

Kimse İşkembeden Atmasın!..

Objektif Bir Bakışla Arap, Filistin Bizim Kardeşimizdir!

Atatürk Düşmanlığı

Yapamazlar!..

Değer Verdiklerime Saygısızlığı Asla Affetmem!

Mehmet Âkif ERSOY 'un Dediği Gibi: 

"Kanayan Bir Yara Gördüm Mü Yanar Ta Ciğerim,

Onu Dindirmek İçin Kamçı Yerim, Çifte Yerim,

Adam, Aldırma Da Geç Git Diyemem, Aldırırım.

 Çiğnerim, Çiğnerim, Hak'kı Tutar Kaldırırım"

İktidarda her vakit değişkendir. Erdoğan da gidecektir. Bir başka gelecek olan da; fakat kardeşliğimizin baki kalmasını istiyorsanız Benim Değer Verdiklerime Değer Vereceksiniz...

Karşılıksız sevgi platonik aşktır.

Ondan bir şey bekleyemezsiniz.

Aklı evvellere selâm olsun!..

Suudi Kıralı öldüğünde üç gün yas ilan edilmişti; çünkü Sudilerin milletimiz nezdinde değerleri vardır! Biz Arap'ı kardeş biliriz. “Kavm i Necip” diyoruz…

Suudi Kralı, Türkiye ziyaretinde,100 milyon Türk'ün değer verdiği büyüğü, lideri, Cumhuriyet'in kurucu lideri Atatürk'ün kabrini "Anıtkabir' ziyaretini reddediyor...

Niçin?..

Böyle bir densizi ben onu ülkeme dahi almam!..

Aslında oraya hiç gidilmemeliydi!...

Maç neden bir Arap ülkesinde oynanıyor?

Bu çok manidar, çok düşündürücü!..

Türk milleti nasıl Araplaştırılıyor?

Osmanlı dört yüz (400) yıl Arap halklarını yönetti; ama tek bir Arap’ı Türkleşmedi!.. Yunan, Rum, Ermeni Türk olmadı!..

Türk'ün böyle bir gayreti de olmadı; ama Araplar sizi Müslüman yapacağız diye 650'li yıllardan tutun bugüne kadar, özellikle de Türkler'e çok kıyım yaptılar. Buna Soy Kıyımı demek daha doğru olur...

Emevilerle (Muhacirler), Medineliler (Ensar) arasında geçen Harre Savaşı” nı duyanınız vardır (683):

Ensar dediğimiz Medinelilerle Muhacir dediğimiz Mekkeliler yani her iki taraf da Sahabi eşleri, çocukları, torunları binlercesini öldürmekle malını mülkünü yağmalayıp taş üstünde bırakmadılar. Sonra, üç gün (3) boyunca, bu Mübarek dediğimiz Hz. Peygamber, Halife Ebubekir, Ömer, Osman, Ali’nin kimi Sahabilerin de eşleri, kızları, torunları, din kardeşlerine, kadın ve kızların ırzlarına geçip, tecavüz edip boğazladılar…”

“Bundan sonra Yezit’in kulu ve kölesiym.” dedirterek diz çöktürüp, yemin ettirdiler… Ölümü göze alıp bunu demeyip de:

“Allah’ın kulu, Muhammed’in Ümmetiyim!” diyenlerin hepsini katlettiler!..

Üç gün boyunca Mekkeliler (Muhacirler), Medineli (Ensarlar) Müslüman can kardeşlerine, kız ve kadınlarına, üç gün boyunca tecavüz tecavüz ettiler. Evlerini, malların yağmaladılar, yaktılar yıktılar… Gayrimeşru doğan çocuklarına da: “Evlâd’ül Harre” isimi koydular…

Önce Alfabelerini değiştirip Arap Alfabesi dayattılar.

Sonra Arap Dilini dayattılar...

Sonra Müslüman Arap msınız değil misiniz diye her eve, ailelerimizin içinde besledikleri bir Arap Erkeği gönderdiler. (Bugünkü Çin'de Uygur Türkleri’ne uygulanan zorbalığı uyguladılar.)

Türk milleti (1.400) yıllık Arap hikâyeleri, masallarıyla ve efsaneleriyle büyüyor, uyuyor ve ulutuluyor...

Halbuki Sadece Peygamber Döneminde yaşamış Sahabe hayat ve davranışlarına bakmak bu Arapların, Sahabeler’in, Kabeyi, Mekke, Medine'yi nasıl Mancınıklarla Taşa Tutup, yakıp yıktıkları, Sahabi Mezarlarını nasıl yerle bir edip, yıktıklarını; birbirlerini nasıl boğazladıklarını, en vahşi şekilde: Halifeleri Ebubekir, Ömer, Osman, Ali'nin nasıl öldürüldüğünü, görecektir…  

“Cemel Vakası”, “Sıffın Savaşı”, hele de “Harre Savaşı”; Bütün bunlar Araplar'ın nasıl bir millet olduğunu, keşfetmek için yeter ve artar bile...

Atatürk Döneminden sonra, bugün Türkler, benliğini kaybederek tekrar Mevalî yapılmak, Araplaştırılmak isteniyor...

Bugün Türkiye halkına baktığınızda Araplara karşı sunî bir hayranlık değil, hatta hiç sevmediği görüntüsü ile karşılaşılır...Oysa gerçek hayat ve evlerinde, bunun tamamen tersini görüyoruz. Yani Türkler, Araplara karşı, müthiş bir sevgi ve hayranlık besleyip, saygı duyuyorlar...

Türkler’de:

Arap Alfabesi kutsal alfabe...

Arapça, Allah kelâmı...

Arapça yazılı bir kağıt parçasında her ne yazarsa yazsın, "Bu bir küfür dahi olsa" yerde ise alınır, en üst köşelere konur, asılır...Orada ne yazdığının hiç bir önemi yoktur!...

Türkler, Arap isimlerini kutsal adlar, olarak görüyorlar:

Abdullah, Ahmet, Mehmet, Muhammet, Mustafa; Hatice, Esma, Rukiye, Aişe. Fatima, ...vb.

Günde beş kere, Minarelerden Ezan okunur Arapça...

Selâ okuyor Arapça...

Kuran okuyor Arapça...

Türkçede iki kelimeden biri Arapça...

Konuştuğu dilde yedi (7) bine yakın kelime Arapça...

Arapça kelime kullanmadan on (10) tane cümle kuramaz.

Arapça kökenli isim oranı Türkçede yüzde 60,

Türkçe kökenli isim oranı sadece yüzde 19.

Selâm verir Arapça,

Selam alır Arapça.

Tanrıya ibadet eder Arapça.

Bütün ömür çalışır, emekli olur, para biriktirse, ömründe bir kere yurtdışına çıkma imkânı bulabilirse, ilk fırsatta:

 Araplara Umreye, Hacca gider. Çoğu kez de kredi çeker, borçla gider...

 kutsal diye (Zemzem) bidon bidon doldurur getirir.

Araplarla Kurbanlar keser,

Her yıl milyonlarca parayı Araplara yedirir.

Arap ülkesinde harcar.

Üç-dört ayını Arap şehirlerinde geçirir. Arap’a kazandırır...

Orucunu hurmayla açar.

Neden incir, dut veya zeytin ile açmaz meselâ?..

İşe başlar Bismillah...

İşini bitirir çok şükür...

Dilediği işler, olur İnşallah ...

Beğenir Maşallah ...

Şaşırır: Allahü Ekber!.. Der.

"Tanrı" dersin kızar, sinirlenir, ille de "Allah" diyeceksin der.

Tutturur, Arapça

Çocuğu doğar, kulağına Ezan okur, Arapça...

Pipisini keser Sünnet Arap adeti.

Yemeği sıyırır, Sünnet Arap adeti.,

Yerde yemek yer Sünnet Arap adeti.

Sarık sarar Sünnet Arap adeti.

Sakal bırakır Sünnet Arap adeti.

Dişleri Misvaklar (fırçalar)Sünnet Arap adeti.

Cenaze namazı kılınır Arap adeti...

Ölüye Dua okur Arap adeti...

Mezar taşına yazı yazdırır o da Arapça...

Sonra da der ki:

Biz Arap değiliz! Araplaşmadık!.. Müslüman olduk… der. Kendini kandırır...

Müslüman olmak demek, Arap olmak demek, değildir; biz Araplaştık...

"Din, körü körüne bağlanmak değildir! Din Allah''ın emirlerini anlamaktır!..”

Gerçekte İslâm Dinî konusunda, Türk halkın hiçbir fikri yoktur; çünkü okuma yazması yok!  Arapça da bilmez!..

Körü körüne, kulaktan dolma, yalan yanlış bilgilere sarılıp, inanır...

Dinin, Allah'ın dediği şeyi, bilinmeyen, anlamayan inanç; gizemlere, karışık kör emellere, bağlılıktan başka bir şey değildir.

Masum ve cahil insanları, yüzlerce Allah’a taptırmak veya Allah’ları muayyen gruplarda toplamak ve en nihayet bir Allah kabul ettirmek, siyasetin doğurduğu neticelerdir...

Türk milletini Allah için, Peygamber için topraklarını, menfaatlerini, benliğini unutturacak, Allah'la mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular...

Türkler, Arapların dinini kabul etmeden evvel büyük bir milletti...Sonra

Dilini kaybetti.

Alfabesini kaybetti.

Örfünü, adetini kaybetti!..

Arap dinini kabul ettikten sonra, Türk milletinin millî rabıtaları gevşedi...

Millî hisleri ve heyecanı uyuştu. Türkistan: Vilad, Curcan, Talgan, Faryap, Horasan, Buhara, Taşkent, Maveraünnehir, Semerkant'ta Ebu Muhammed Haccâc bin Yûsuf bin el Hakem es-Sekafî (Zalim Haccac 661-714), “Muttasım Billah (Alah’a olan yeminini yerine getirmek için; öldürdüğü Türk insanlarının kanıyla, değirmen döndürüp, hamur yapıp, pişirip yiyen vahşi)”, "Kuteybe bin Müslim el Bahili (669-715) Horasan Valisi", “I. Yezit (680-683), “Kan dökücü Saffeh (750-754) ismindeki Emevi Arap Halifeleri ve Abbasi Arap Halifeleri, Türkler'e öyle katliamlar, akıllara durgunluk veren işkenceler, hatta Türkler'e "Soykırım" yaptılar! “Taberi Tarihi, Türk Tarihçisi Cüveyni” bu olayları tarihinde çok güzel anlatmıştır.

700'lü yıllarda Türkler, Arapların, çok büyük işkenceleri ve katliamları, ile karşılaştılar. Direndiler; fakat çok dağınıktılar. Türk Arap Savaşları yarım asır, yüz elli (150) yıldan fazla sürdü!..

Türkler Arap dilini nasıl öğrendi?..

Araplar, Türkçe ve Türkçe konuşmayı yasakladılar...Arapça dayattılar.

Ne zamana kadar?

Cengiz Han’ın torunu Türk Hülagü Han, çıkıp, Halife Muttasım Billah ve oğullarının hepsini, atının ayakları altında çiğneyip öldürünceye kadar!..

Hülagü, Türkçeyi serbest bıraktı.

Türkçe konuşmamakta direnenleri de cezalandırdı, hatta öldürdü.

Sahabilerin Kabirlerini onardı...

İslâm'ın ulularına saygı gösterdi. Türk'ü tekrar baş yaptı...

TÜRKİSTAN:

Vilad, Curcan, Talgan, Faryap, Toharistan, Harezm, Maveraünnehir, Buhara, Taşken, Andijan, Horasan, Semerkant'taki Katliamlarda:

Türk kadın ve kızları Cariye oldu, Savaş esiri ve köleler olarak yurtlarından alınıp götürüldüler...

Erkekleri boyunlarından kızgın demirle damgalandılar...

Araplar birçok ülkenin neredeyse tamamını fethedip Bizans'ı geçip İspanya'ya kadar indiler...

Türkler İslâmiyet’le tanışıp kimi yerde zorla, kimi yerde de kendiliğinden İslâm’ı kabul ettiler.

İslâm'ın kılıçtarlığını Türkler üstlendi. Sonra Türkçe unutulup Arapça, rağbet buldu ...

Türk milleti, bir kelimesinin dahi manasını bilmediği halde, Kuran’ı ezberlemekten beyni sulanmış Hafızlara döndüler...

23 Aralık 2023 Cumartesi

TOPLUMLARDA SOSYAL ÇÜRÜME; Abdullah Çağrı ELGÜN

TOPLUMSAL ÇÜRÜME 

Abdullah Çağrı ELGÜN

İnsanlardaki Allah korkusu, dünya hadiselerinin benzeri olan, bin türlü hadiselerin korkusuna bağlandı. Sarıklı, Cübbeli, Eli Bastonlu, Kirli Sakallı, genç ihtiyar onlarca insan kimi azgın ve yabani bakışlarla şu birkaç yılda birdenbire türediler. İlköğretim dahil, devlete ait bütün orta dereceli okullar ve üniversitelerimizde özellikle de idareci pozisyonunda bulunan devletin memurları, iktidarın koruyuculuğunda, Türkiye Cumhuriyeti Kanunlarında hâlâ geçerliliğini koruyan "Kılık ve Kıyafet Yönetmenliğini" askıya aldılar...

Bu kılık ve kıyafetleri ile örnek insan teşkil etmesi gereken"Rolmodel", Okul ve Üniversite yöneticileri ve eğitimciler, bulundukları yerde Hacı mı, Gavs mı, Hoca mı, Şeyh mi, Cemaat Lideri mi, Şıh mı öğretmen, Öğretim Görevlisi, Memur mu ne olduğu belli olmayan bir pozisyona düşürüldü... Ucube kılıklı Arap Çöl Bedevisi, Okul Mürdürü, Dekan, Rektör çıktı karşımıza... Okullar böyle de diğer Kamu kuruluşları bundan çok mu farklı?..

Elbette, Hayır!.. 

Orada da durum bundan farklı değil!..

Eski tertip ve düzene, disipline, düzgün pırıl pırıl, ütülü pantolon, kolalı gömlekler, takım elbiseli, gülümseyen bakışlarla karşımızda beliren kişilere alışkındı gözlerimiz. Bugün Devlet Kurumlarında, saçı sakalı bir araya karışmış, Afganlı, Pakistanlı, Hintli, Iraklı, Suriyeli…vb. kılıklı bizim olmayan bu yöneticileri görünce ürktük. Koktuk, telaşa kapıldık. 

Bu bizim kurumlarımız mı, yoksa biz başka bir ülkede miyiz diye şaşırdık; fakat maalesef doğruydu… Kendisini: saç sakal, sarık, cübbe, şalvar giymekle Müslüman olunacağını zannederek dindar geçinen, bu zümrenin elinde, din bir şirin gözükme vasıtası, Allah ise aldatma vasıtası oldu!.. 

Bütün bu kirlerin üstüne dindarlık elbisesi giyenler, din hayatının sarrafları veya karaborsacıları kesildiler. Bunlar bu dünyada mallarının sürümlerini sağlayanlara Cenneti peşkeş çektiler... Kendileri ile alışveriş yapmayanları ise Cehenneme gönderdiler. Sanki kendileri, Allah'ın umumî vekâletine sahiplermiş gibi iman ile isyanın sınırlarını sımsıkı ayırdılar. 

"Sosyal Çürüme" ile  koca bir toplumun norm değerleri, sosyal dengesini, fabrika ayarlarını, inanç ve ibadetini bozdular... Halkın sığındığı, inandığı ne varsa katlettiler, Halkı: "İbadet Yapma, Namaz Kılma, Başörtüsü, Cumalara Gitme, Umre, Haç Ziyaretleri, "Dillere Peleseng olmuş her açılış ve törenlerde Kuran okuma, 'Ya Allah Ya Bismillah!' söylem ve davranışlarıyla kandırdılar, 'Allah' " söylemleriyle aldattılar... Toplumun top yekün inanlarının kaybolmasına, değerlerini çürümesine, "Toplumsal Çürüme, Sosyal Çürüme"sine sebep oldular... 

Bir toplumda ekonomi, iktisat, mali durum kökten çökse, tarumar olsa da düzelebilir. Ekonomi batsa ayağa kalkar, Para yok olsa bir gün mutlak bulunur; fakat bir toplumda "Toplumsal Çürüme, Sosyal Çürüme" başladı mı, onun düzeltilmesi yılları, hatta yüz yılları alabilir...

Israil’in, Filistin Halkına yaptığı zalimlikler, soykırıma karşı, bir araya gelen, İslâm toplulukları için Avrupalı bir âlim, şöyle demiş:

Araplar: Deveyi yediler. Ondan kini ve kıskançlığı aldılar.

Türkler: Atı yetiler. Ondan sertliği ve kuvveti aldılar.

Batılalar: Domuzu yediler. Ondan pisliği ve deyyüslüğü aldılar.

Afrikalılar: Maymunu yediler. Ondan çevikliği ve neşeyi aldılar.

Her kim, hangi hayvanı yediyse, ona benzediler…

Biz Türkler ise şimdi en ucuz et diye, tavuk yemeye başladık... Bundan dolayı tavuk gibi korkak olduk! Zalimlere boyun eğdik, gökyüzünde uçacakmışız gibi kanatlarımıza bakıp, böbürlendik; ancak sadece pahalı yemler yeyip, sahiplerimize yumurtalar verdik. İşimiz bitince, bizi de tavuk gibi kesip yiyecekler. O zaman, biz yine yatığımız şeyi yapıp; sadece gıdaklamakla yetineceğiz!..

Sormamak, sorgulayamamak, akıl etmemek, körü körüne kabul ve biat etmekle bu sosyal çürümenin ortağı oluyoruz. Herkes kadar biz de aynı şekilde suçluyuz.. 

Kanunların işlememesi, adaletin yürümemesi... Esnafın. sanatkârın, ticaret erbabının birbirlerinin aldatıp kandırması... Haksız kazanç elde etme... Kolay para kazanma... Köşe dönme... Kara para aklama... Güvenlik kuvvetlerinin yerini Mafyanın ve kuvvetlinin zayıfı ezmesi alması... Adaleti adliyede bulamayanların, adaleti kendi gücü ile yerine getirmek üzere silahlanması çarşıda, pazarda. sokakta adam öldürüp, insanları katledip hak araması... Güçlünün zayıfı döverek, boğazlayarak öldürmesi... Faili meçhul cinayetlerin artması... Devletin Mafya ile çalışması ortaklık yapması... Devletin veya Mafyanın varlıklı, zengin  vatandaşların malına mülküne çöreklenmesi, çökmesi...Doğrudan veya dolaylı el koyması... Ülkede birileri servet içinde yüzerken; diğerinin bir lokma ekmeğe muhtaç olarak aç ve sefil bir vaziyette bırakılması. 

Borçlunun borcunu ödeyememesi... Buna bağlı olarak fakirleşmenin artması, fuhşun tavan yapması...İşsiz güçsüz, boş ve aç insan sayısının çoğalması sokaklarda kaosun başlaması... Boşanmaların hızla arması ve aile yuvalarının bozulup dağılması...

Daha beş-altı yaşlarındaki çocukların Yetiştirme Yurtlarında, Vakıf Yurtlarında tecavüze uğraması (Karaman Ensar Vakfında 45 tane 10 yaşının altındaki 45 erkek çocuğuna tecavüz edildiği haberleri basında yer aldı!..) Çocuk yaşlarındaki kızların evlendirilmeleri... Yetiştirme Yurtlarına gönderilmiş vatandaşlarımıza ait kimsesiz kız çocukların Yurt Yönetimi, İdarecileri, çalışanları veya internet tuzağı kanallarıyla, bürokratlara sunulup peşkeş çekilmeleri... Pavyon ve Randevu Evlerinde çalıştırılmaları... Baştakiler olmak üzere aydınların ve halkın bütün bu olan ve yaşananları umursamamazlıktan gelerek "Normal Bir Durum!.." olarak görmeğe başlaması... 

Baştaki bütün yöneticiler: Cumhurbaşkanının, Başbakanın, Vekillerin, en üst düzeydeki bürokratların; eğitimcilerin, Hacıların Hocaların; anne ve babaların; esnaf ve tüccarların: "Daha yeni Namaz kıldım. Abdisimle duruyorum!.." dedikten hemen sonraki alışverişte: "Daha ilk siftah Bismillah!.." diyerek vatandaşa on misli kazık atarak; "Dinle, Allah" ile aldatmaları... Kısaca her kesimden herkesin, yapılan yanlışlıkları gördüğü halde, kılını dahi kıpırdatmaması, inadına olup bitenlere alkış tutması...vb. bir "Toplumsal Çürüme" dir... 

Müslümanlarda Halife Osman Dönemi'nin sebep olduğu böyle bir çürüme olmuştur. Halife Hz. Osman'ın uygulama ve adaletine karşı ayaklanan yine Müslüman Gruplar Halife Osman'ın evini kuştarak, Halifeyi öldürmesinden hemen sonra zorlamayla Halifeliğe getirilen Hz. Ali ve sonrasında dahi gelenler bu çürümeyi düzeltememişlerdir. Halk birbirine girmiş, Sahabiler dahi kamplara bölünmüş, kabile kabile, grup grup, meshep meshep ayrışmışlar; kardeş kardeşe düşman olarak birbirlerini yemiş, Binlerce Sahabi, kardeş, eş dost boşu boşuna, bir hiç uğruna öldürülmüşlerdir... 

Selçuklularda böyle bir çürüme olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu Kanûnî Devrinden Kurtuluş Savaşına kadar bu çürümenin içindedir. Çürüyü çürüye devam etmiştir. Bugün Türkiye'de Ali Adnan Menderes ile başlayan bu "Toplumsal Çürüme" Recep Tayyip Erdoğan İktidarı ile zirveye ulaşmıştır... 

Yıkılan, yok olan üstün medeniyetlerde de "Sosyal Çürüme", Zamanın En Gözde Medeniyetlerini yerle bir etmiş, tarihin çöplüğüne, tozlu raflarına   atmaktan asla çekinmemiştir!.. 

Sadom ve Gomore, İrem Kavmi, Semut Kavmi, Uhut, Etiler, Sümerler, Akadlar, Babiller, Grekler, Tarakyalılar, Uygurlar bunlardan sadece bir kaçıdır. 

Tekrar tekrar tarihin tozlu raflarına atılmak istemiyorsak, Din ve Devlet İşleri ayrı kalmaya devam etmelidir... Din ve Devlet işleri Selçukluda Osmanlıda ayrıydı. Ne zaman ki Din ve Devlet işleri birbirine karıştı ve bu koca koca Devletler bir çuval gibi yıkıldı; fakat gövde nasıl devrildiğinin farkına varamadı... 

İnanç din ve iman; insanın beyninde, ruhunda, vicdanında ve davranışlarına yansımış uygulamalar bütünü, hal ve durumdur.

İslâm Dinini: Arap Ebu Cehil'in de giydiği, ENTARİ, başına sardığı SARIK, Faslının başına geçirdiği FES, Selefi'nin giydiği ÇARŞAF, ABİYE, BURKA, TESETTÜR, ÇADOR, AVRET...vb. kılık, kıyafet, saç, sakal, bıyık veya kısa etek, şort, pantolon ... vb. örtülerde ve şekillerde aramak AKLA, MANTIĞA, BİLİME. Allah'ın emir ve yasaklarına aykırıdır.  Bu şeklen giyim kuşamı "İslâm Dini" diye dayatanlara gülüp geçilir. Böyle bir düşünüş abes ile iştigaldir. Herkes istediği gibi giyinsin; fakat Devletin Kurumlarında ciddiyet, tertip ve düzen açısından nizamî ölçüler gereklidir. Devlet Kurumlarında ciddiyet ve diğerlerinden fark olmalıdır. 

İnsan: İnsan olmanın kutsallığını, ruhunda, kalbinde taşıyan; hak, hukuk, adalet, eşitliği kendisine rehber edinmiş; din, dil, ırk, renk, farkı gözetmeden, temelinde insan sevgisi bulunan, her dine, mezhebe, her inanca, her renge, her ırka her cinse, tabiatın bütün yaratıklarına, hoşgörü ile bakıp, onların bütününe saygılı varlıktır…

İnsan: Kuran’a göre Allah’ın: “Kendi ruhundan üfledim, Kendi ruhumdan ruh verdim!..” Diyerek bütün Meleklerini yarattığı bu kula (İnsan) secde etmesini istediği, en kutsal varlıktır… Bu söz ile: İnsana hizmet, Allah’a hizmettir ve bu ibadetlerin en kutsalıdır! Allah: “Bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir. Bir insanı kurtarmak da bütün insanlığı kurtarmak gibidir!..” diyerek insanı, diğer varlıklardan ayırmış ve Eşref i Mahlûk (Varlıkların En Şereflisi) yapmıştır… Bütün Melekleri de ona secde etmeye çağırmıştır. Yani Allah’ın da bulunduğu insanın önünde:

Cebrail, Azrail, İsrafil, Mikail, Harut, Marut…vb. “İblis” hariç, bütün Melekler "İnsana" secde etmiştir!.. Bütün Meleklerin kendisine secde ettiği bu varlıktan, beklenen de kendisine yakışan olmalıdır…

Bu moden çağda;çağdaş uygurlık seviyesine çıkabilmemiz için yeryüzünün en şerefli varlıkları "İnsan" olarak ; akla, bilime dayalı; soran, sorgulayan. itiraz eden; uygulamaya dayalı, sahada: Görerek, işiterek, dokunarak, bilgisayarlı, loboratuvarlı, teknolojinin en son icatlarının kullanıldığı Eğitim ve Öğretime dönmediğimiz takdirde: "DİN EKSENLİ, HACILAR, HOCALAR, TARİKAT, CEMAAT, GAVS, ŞEYH, ŞIH...VB." gideceğimiz yer eski ve yakın örnekleri olduğu gibi tarihin tozlu raflarıdır...

24 Kasım 2023 Cuma

ÖĞRETMENLER GÜNÜN’DE ÖĞRETMENLERİMİZ ; Abdullah Çağrı ELGÜN

ÖĞRETMENLER GÜNÜNDE ÖĞRETMENLERİMİZ.    Abdullah Çağrı ELGÜN


24 Kasım “Öğretmenler Günü” olarak her yıl Kasım ayının 24’ünde büyük şenlikler ve etkinlikler içinde bizim ve diğer birçok ülkede de kutlanmaktadır.

1981 Yılının “Atatürk Yılı” ilan edildiği yıldan bu yana 24 Kasım 1928, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu Gazi, Mareşal Mustafa Kemal ATATÜRK’ün “Millet Mekteplerinin Baş Öğretmenliğini kabul ettiği gün, “Öğretmenler Günü “ilan edilmiştir.

TBMM’nin Bakanlar Kurulu tarafından Mustafa Kemal Atatürk’e “Millet Mektepleri Başöğretmenliği” unvanı verildi. Bu karar 24 Kasım’da Millet Mektepleri Talimatnamesi’nin Resmî Gazetede yayınlanması ile resmileşip kanunlaştı.  

Atatürk’ün 100. Doğum Yılı olan 1981 yılında onun “Başöğretmen” oluşunun yıl dönümleri her Kasım Ayının 24’ünde “Öğretmenler Günü” olarak ülke çapında çeşitli etkinlikler 26 Şubat 1981’de yayınlanan Resmî Gazetedeki esaslar çerçevesinde, sevinç ve coşku ile kutlanmaktadır. yapılmaktadır.

24 Kısım’ı “Öğretmenler Günü” ilan eden 1980 İhtilâlinin Devlet Başkanı Orgeneral Kenan EVREN, ilk 24 Kasım “Öğretmenler Günü” kutlama mesajında öğretmenlerden övgü ile söz etti…

“Öğretmenler Günü” fedakâr ve vefalı öğretmenlerimizi onurlandırmak için çeşitli kutlama ve etkinliklerin düzenlendiği bir resmî gündür. Kutlu Olsun!..

Pek çok ülkede 1994’ten beri her yıl, 5 Ekim günü ÜNESKO tavsiyesiyle “Öğretmenler Günü” olarak kutlamaktadır.

Dünyanın birçok ülkesince de değişik tarihlerde kutlanan “Öğretmenler Günü” kutlamaları Hindistan da ayrı bir yer tutar.

Tanrıdan bile önce tutar. “Anne, baba, Öğretmen Tanrıdır” diye sınıflandırır. Gelenek olarak Hintler Öğretmenlere: “İlk selâmımı kime vermem gerektiği konusunda içinden çıkılmaz bir durum içindeyim. Öğretmen mi yoksa Tanrı mı? Tanrıyı bilmem konusunda bana aracılık edecek olan kişiyi seçmeliyim.” Derler.

Hinduizmin Kutsal kitabının orta kısımlarında: “Öğretmen üçlü birliktir! Öğretmenin kendisi Tanrı’nın önündeki belirtir!..” demektedir.

Öğretmen bütün çocuklara bilgi vermekle kalmaz! Öğretmen çocukların, anne ve babası görevini de eksiksiz ve tam olarak yerine getiren emek ve hakları asla ödenmesi mümkün olmayan insanlığın iftihar kaynağı önderlerdir…

Sevgili öğretmenlerimiz, öğretmenler gününüz tekraren kutlu olsun! Rehber olduğunuz ve çalışmalarınızda başarılı olmaları için öğrencilerinize ilham verdiğiniz için sizlere çok şeyler borçluyuz.

Bir Ulusun Çağdaş Ülkeler Düzeyine Erişebilmesi; Eğitim ve Öğretimin Kaliteli ve Bilimsel Yöntemlerle Yürütülmesi Mümkün Olabilir. Bütün öğretmenlerimizin “Öğretmenler Gününüz” Kutlu Olsun…


DİKKAT!

Son Dönemlerde Öğretmenlerin Kadro bulamadığı, Atanamadığı, İşsiz Kalarak Açlığa Mahkûm Edildiği unutulmamalıdır. Öğretmen kendi mesleğini icra etme fırsatı bulamadığı için:

Polis. Sözleşmeli Er, Uzman Erbaş, Bekçi, Güvenlik Görevlisi, Markette, Fabrikada, İşçi, Süpürgeci, Marketçi, Pazarcı olarak geçimini sürdürmeğe çalışmaktadır. Hükümetin bu duruma ACİL olarak el atması ve atanamayan bütün öğretmenlere kadro sağlaması birinci görevidir.

ÖĞRETMENLER İÇİN ACİL ÖNERİMİZ:

Her Derecedeki ve Branştaki Öğretmen (İlkokul, Ortaokul, Lise Öğretmenleri):

1)     Öğretmen: Mesleğe yeni başlayanlar, Öğretmen olarak adlandırılırlar.

2)      Uzman Öğretmen: Mesleklerinde altıncı (6) yılını tamamlamış olan bütün öğretmenler,

Öğretmenler Kurulu tarafından Uzman Öğretmen” kadro ve unvanında yer alarak görevlerini yaparlar.

Süreyi tamamlayan ve Öğretmenler Kurulunca Uzmanlığı onaylanan herkes, Uzman Öğretmen kadro ve unvanında yer alarak görevlerini yaparlar.

3)  Şef: Mesleklerinde sekizinci (8) yılını tamamlamış olan bütün Uzman Öğretmenler arasından

Öğretmenler Kurulu tarafından, Gizli Oyla seçilirler. Süreyi tamamlayan ve Öğretmenler Kurulunca Şefliği onaylanan herkes, “Şeflik”, kadro ve unvanında yer alarak görevlerini yaparlar.

4)      Bölüm Şefleri: Okullarında “Şeflik” unvanı almış ve aktif “Şeflikyapan, aynı branşta,

mesleklerinde onuncu (10) yılını tamamlamış olan bütün  Şefler” arasından, Öğretmenler Kurulu tarafından Gizli Oyla seçilerek onaylanır. Seçilenlerin görevlere ataması yapıldıktan sonra, Bölüm Şefi kadro ve unvanında yer alarak görevlerini yaparlar. Seçilen Şefler, derslere de giriyor olmakla birlikte, asıl olarak, okulun idarî hizmetlerinde, öğrenci işlerini yürütmekle görevlidirler. 

Not: Her kadro atlayışında, belirlenmiş olan kıstaslar geçerli olup:Kariyer, Liyakat, Hizmet Yılı, Tahsil Yılları, Unvanları ve Başarı” durumları göz önünde bulundurularak kadrolara seçimler yapılacaktır.

5)      İdarî Bölüm Şefleri: Mesleklerinde on ikinci (12) yılını tamamlamış olan bütün Bölüm

Şefleri arasından Öğretmenler Kurulu tarafından Gizli Oyla seçilirler. Süreyi tamamlayan ve Öğretmenler Kurulunca İdarî Bölüm Şefliği onaylanan kişiler, “İdarî Bölüm Şefi” kadrosunda yer alarak, idarî görevlerine başlarlar.

6)      Okul Müdür Yardımcısı: Mesleklerinde on dört (14) yılı tamamlamış olan, bütün “Bölüm Şefleri” arasından, Öğretmenler Kurulu tarafından Gizli Oyla seçilirler.

Süreyi tamamlayan bütün Bölüm Şefleri, Öğretmen Kurulunca onaylanarak, Okulun Müdür Yardımcısı, kadrolarına terfi ettirilirler. Okulun Müdür Yardımcısı olarak terfi alan herkes, Okul Müdür Yardımcısı kadro ve unvanında yer alarak görevlerini yaparlar.

7)      Okulun İdarî Müdür Yardımcılığı: Mesleklerinde on altıncı (16) yılı tamamlamış olan

bütün “Bölüm Şefleri” arasından, Öğretmenler Kurulu tarafından Gizli Oyla seçilirler.Okullarda aktif olarak görev yapan Okulun Müdür Yardımcıları arasından Öğretmen Kurulunca Gizli Oyla seçilirler. İdarî Müdür Yardımcısı olarak onay alanlar “Okulun İdarî Müdür Yardımcısı” olarak idarî görevlerine başlarlar.

8) Okul Müdürü: Mesleklerinde on sekiz “18” yılı tamamlamış"Okul  Müdür Yardımcıları" 

 arasından, Öğretmenler Kurulu tarafından Gizli Oyla seçilirler. Okul Müdürü olarak terfi alan herkes, Okul Müdürlüğü kadro ve unvanında yer alarak görevlerini yaparlar. 

9)      İdarî Okul Müdürü: Okullarda aktif olarak görev yapan Okul Müdürleri arasından,

Öğretmenler Kurulu tarafından Gizli Oyla seçilirler. “İdarî Okul Müdürlüğü” yapacak olanların, göreve ataması yapıldıktan sonra “İdarî Okul Müdürü” olarak idarî görevlerine başlarlar. 

10) Baş Öğretmen: Mesleklerinde yirmi “20” yılı tamamlamış olan Okul Müdürleri 

arasından, Öğretmenler Kurulu kararıyla Gizli Oyla seçilirler. Okuldaki bütün “Başöğretmen” unvanı almış olanlar, “Başöğretmenlik” unvanı ile görev yaparlar.

11)  İdarî Başöğretmen: Okullarda aktif görev yapan Başöğretmenler arasından, İdarî

Başöğretmenlik” yapacak olanları da Öğretmenler Kurulu belirler.  Belirtilmiş kıstaslar çerçevesinde Öğretmen Kurulunun belirlediği “İdarî Başöğretmen” seçildiği günün ertesinde, “İdarî Başöğretmen” olarak idarî görevine başlar.

Okulları asıl yönetenler, Başöğretmenlerdir ve bu makam eğitim sisteminde en son kadro, unvan ve makamdır!..

  Not: “Öğretmen, Uzman Öğretmen, Şef, İdarî Birim veya İdarî Bölüm Şefleri, Okulun Müdür Yardımcısı, Okulun İdarî Müdür Yardımcılığı, Okul Müdürü, İdarî Okul Müdürü, Baş Öğretmen, İdarî Baş Öğretmenlik” kadrolarından birinden, birine atlamada “Öğretmenler Kurulu”nun haklarında onay vermediği kişiler, aynı unvanda bir yıl daha çalışarak bekletilirler. Bunda da “Öğretmenler Kurulu”ndan onay alamayan kişiler, İl Millî Eğitim Müdürlüğünce çeşitli okulların İdarî Baş Öğretmenlerinden oluşturulacak on (10) kişilik bir komisyonca değerlendirmeye alınır. Burada da bir üst kadroya atanamamış öğretmenler, bu görevlerinden alınarak, okullarda, durumları ve bulundukları kadro seviyeleri de göz önünde alınarak kendi istekleri” doğrultusunda başka alanlarda değerlendirilmek üzere İl Millî Eğitim Müdürlüğüne sevk edilebileceği gibi kendi okulunun: Büro, kütüphane, laboratuvar, derslik, araç gereç, spor salonu, yemekhane, çamaşırhane sorumlusu; öğrenci işleri, katiplik, Dahili Şeflik, İdari Şeflik… vb. görevlerde çalıştırılmak üzere görevlendirilebilirler…

 Mevcut, kullanılabilir okulların etrafı, ne olursa olsun boşaltılacak. Bütün yurtta bu standartlara uymayan okulların yerine, standartlara uygun okulların yapımına hız verilecek… Her sınıfta 25 kişiden fazla öğrenci bulundurulamayacak!.. Mahalle okulları arasındaki mesafe, bir kilometreyi kesinlikle geçmeyecek…

Okullar en az beş bin metrekare (5.000.m2) genişliğe sahip “Yeterli genişlik için daha fazla olabilir.” olup: Bahçeli, voleybol, basketbol, futbol, kapalı ve açık spor salonu, yüzme havuzlu, laboratuvarlı, kütüphaneli, resim atölyesi, müzik aletlerinin bulunduğu müzik derslikleri, dil laboratuvarı, bilgisayar laboratuvarları; piyes, tiyatro oyunları ve gösterileri için gerekli salon ve sahneleri, yemekhane, kantinler, bahçe ve bahçesinde oturma masaları, banklar, çardaklar havuzlar, su yolları, ağaçlar, ağaç gölgelikleri ve ağaçlı yollar ve çiçeklerle donatılmış gezinti yerleri, çayır ve çimenlikler…vb. zamana ve çağa uygun öğretim yapabilecek, her türdeki teçhizat, alet ve edevat ile donatılmış bir kurum oluşturulacaktır…

Okullar: İlk, orta (ilk Öğretim) için yapılmış binalardaki kat sayısı bir (1); Lise için gerekli binalardaki kat sayısı da iki (2) olacaktır! Okulların Lise kısmı da iki katı asla geçmeyecek, bunlar da deprem, yangın, sel felaketi ve benzeri yıkımlara karşı, son derece dayanıklı ve son model teknoloji ile donatılmış olacaktır.

Üniversite binaları ise en çok üç kat olabilecek. Üç katı geçen eğitim ve öğretim için bina bulunmayacaktır. Üniversite arazisi, çok daha büyük alanlara yayılmış, son teknoloji ürünleri ve laboratuvarlar, kapalı ve açık havuzlar, salonlar, gösteri merkezleri, tiyatrolar, konferans salonları, denek ve gözlem evleri, hayvan ve insan denek merkezleri, patoloji, mikro biyoloji, psikoloji, histoloji, arkeoloji, … vb. laboratuvar ve üniteleri ile donatılmış çok amaçlı kompleks ve ünite, odalarının yer aldığı binalardan teşekkül ettirilecektir…

 Üniversitelerin branş eksiklerinde veya kadrolu Öğretim Görevlisi eksiklerinin tamamlanmasında Branş Öğretmenleri arasından, ortaöğretimdeki En Az Uzman Öğretmen olmak üzere Bölüm Şefi, Müdür yardımcıları, Okul Müdürleri ve Baş Öğretmen unvanındakiler, ders verebilirler. Üniversitelerdeki kadrolara geçebilir ve Öğretim Görevlisi olarak çalıştırılabilirler. Üniversitelerdeki belirli kıstasları tamamladıklarında da orada kariyer yaparak daimi kadrolarda kalmaları mümkündür.

 NOT: İlk, Orta (İlköğretim), Lise ve Üniversiteler bütün yöneticilerini kendileri seçecektir. Bunun içi İlk ve Orta Öğretimde: “Öğretmenler Kurulu”, Yüksek Öğretim, Fakülte ve Üniversitelerde de: Okutman, Öğretim Elemanı, Öğretim Üyelerinin toplamından oluşan “Üniversite Öğretim Kurulu” kararıyla yöneticiler atanacaktır. Böylece dışarıdan, içeriye hiçbir müdahale olmayacak, kıstaslarda: Hizmet yılları, kariyer, liyakat ve başarı kriterleri” sistemi geçerli olacağından seçimlerde herhangi bir haksızlık da olamayacaktır!..

 Kamu Kurumlarında Çalışanlar İçin:

Akademik kariyer sahiplerinin “Üniversitelerin Akademik Komisyonundan Geçmiş” yazdığı her Makale başına: 250.000 TL.

İşçi, memur, akademisyen, her kim olursa olsun, yaptığı her yeniliğe, buluşa, yeni ve orijinal düşünceye: 500.000.TL

Akademik Komisyondan geçmiş her yazdığı orijinal Kitap başına 750.000TL.

Kimsenin bilmediği, duymadığı insanlığa, ilme, teknolojiye, fayda sağlayacak yeni buluş, icat, gerçekleştirenlere, her gerçekleştirdiği Yeni Buluş başına: 1.000.000.TL Gayretlilik (Başarı) Ödülü verilecektir. Ödülün değeri belirlenmiş rakam ve, veya rakamlar dışında da buluşun faydasına etkisine ilim camiasında ve halk içinde yer bulacak yankısına bağlı olarak, kat kat yükseltilebilecektir.

Kamuda Çalışan İşçi ve Çalışan Memurlara bahsedildiği gibi: Tahsil, Kariyer, Liyakat ve Başarı Kriterleri Dikkate Alınarak maaş ödenecektir.

Eğitime Yılları Açısından Önerimiz Şudur:

İlk, Orta, Temel Bilgiler,                                 YIL:   5+3= 8 Ortaokul

Lise, (Meslek Edindirme:1),                            YIL:   8+3=11 Lise, İlk Meslek

Önlisans Eğitimi (Meslek Edindirme: 2),        YIL: 11+3=14 Orta Meslek

Lisans Eğitimi,                                                 YIL: 14+3=17 Yüksek Meslek

Uzmanlık Eğitimi,                                           YIL: 17+3=21 Uzman

Doktora Eğitimi,                                              YIL: 20+3=22 Doktor

Doçentlik Eğitimi,                                           YIL: 22+3=24 Doçent

Profesörlük Eğitimi                                         YIL: 24+3=26 Profesör

 Her kişiye istediği mesleklerinden birine atlayabilme; kariyer ve unvan elde edebilme şansı ve imkânı tanınacaktır.

Bu hayata dönük eğitimin dışında, üniversitelerdeki fazladan olan yıl sayısı kaldırılacaktır. Kişinin gençlik yılları, olumlu, verimli, hızlı ve kısa bir sürede değerlendirilecektir.

 Örneğin: Diş Hekimliğinde dört (4) yıl liseden sonra bir (1) sene İngilizce hazırlık 5 yıl diş hekimliği (çok mantıksız ve akla aykırı bir durum) hangi bölüm olursa olsun üç ay, altı ayda diş teknisyeni yetiştiren kurslar var. Bunların hepsi de Diş Teknisyeni oluyor ve her diş hekiminin yanında da fevkalâde çalışıp para kazanabiliyorlar.

Peki o zaman Diş Doktoru yapmak için bir gencimizi, niçin 1+5= 6 yıl okutuyoruz? Gençlerin heba olan enerjilerine ve yıllarına yazık değil mi?..

Verilen emeğe, heder olan enerjiye, en verimli yıllara, kaybolan gençlikleri, gösterdikleri performanslarına yazık değil mı?!..

 Çalışanlardan herhangi birinin ölümü durumunda anne ve babanın çocukları “kız veya erkek” fark etmeksizin anne ve babadan ikisinin veya herhangi birinin maaşını alamazlar!.. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) bu işten doğrudan sorumlu olup: Bütün çalışmayanlar, işten çıkmış olanlarla, başka sebeplerle işe başlayamamış olanların: Bay bayan; kız veya erkek fark etmeksizin, “hayat güvencesi”, Sosyal Güvenlik Kurumu’dur!..

Devlet her vatandaşın güvencesidir!

İşsiz olana maaşını ödemekle, iş bulmak; ve, veya geçimini temin etmekle yükümlüdür!.. Bu sayede millet fertlerinden her birisi: “Namerde değil, merde dahi muhtaç olmadan!” huzur, güven ve gurur içinde yaşama zevkini tatmış olacaktır!..

Her vatandaşın maaşından bu kurum doğrudan sorumludur. Aksi bir durum ortaya çıktığında Kurum, şahsın maaşının ödenmemiş aylarının miktarını, yasal faizi ile birlikte derhal öder. Ödenmemesine sebebiyet veren, bundan doğrudan veya dolaylı sorumlu olanlar hakkında, “Kurumu Zarara Uğratmak” tan soruşturma açılır. Kişinin bütün alacakları Kurum tarafından derhal ödenir!.. Aksamaya sebep olan bu kişilerden de Devlete verdikleri zarar kadar, aylıklarından kesilerek tahsil edilir!..  Ayrıca Devlet Memurları Kanununca “Kınama” ile cezalandırılırlar.

 Devlet Kurumlarında çalışan hiçbir kimse “Eş Maaşı” dışında (Danışmanlık, Müşavirlik, Huzur Hakkı, Kurum Üyeliği, Kurum Danışmanlığı, Yönetim Kurulu Üyeliği, Şirket Üyeliği, Şirket Ortaklığı, … vb.) gibi hiçbir ad altında üçüncü, dördüncü beşinci ve daha fazla, hiçbir ücret ve maaş alamaz, verilemiz!..

Devlet memurları ticaret de yapamaz! Aksini yapanlar Devlet Memurluğundan derhal çıkarılırlar.

 Emeklilikte Maaşlar: 

“Geçinebilirlik Maaşı” na bağlı olarak, her zaman güncellenecektir. Ogün: Yeni emekli olmuş emsalindeki kişiler gibi her emekli, kendi branşında, mesleğinde, tahsil ve kariyerinde, “Bugün Emekli Olmuş” kişilerin aldığı Emekli Maaşları kadar maaş alacaklardır.

Bu sistem, asgari ücret belirlenmesi ile birlikte otomatik olarak güncellenecek ve sürekli güncel olarak kalacaktır. Bugünün emekli olmuş fakat, maaşları eriye eriye asgari ücretin altında kalmış Profesör, Hâkim, Savcı, Mühendis, Doktor, Öğretmen Öğretim Görevlisi, Asker, …vb. gibi yaşama standartları hatta asgari ücretin altına düşürülerek ezdirilip, horlanmasına asla müsaade edilmeyecektir!..

 Yöneticiler:

En zeki en çalışkan en başarılı kişilerden seçilip oluşturulacak: Kariyer, hizmet yılları, liyakat, ehliyet, başarılılık, sistemine bağlı olarak göreve atanacaklar. Kamudaki bütün atamalarda, en az dört yıllık akademi, yüksekokul, fakülte veya eşdeğer okul mezunlarından başlanarak, sırasıyla: Dört-Beş yıllık Lisans, Master, Doktora, Profesör ünvanlılar arasından, “Başarı Kıriterleri Sistemi” göre belirlenecektir. Bizi yöneteceklerin: “Ali Cengiz Oyunları, Tilki Kurnazlığı, Tavassutla, Adam Kayırmayla, Yakın Akraba, Hısım, Eş Dost…vb.”  standart dışı atama ve yükselmelere, asla ve asla müsaade edilmeyecektir.  Yöneticiler, belirtilen kıstaslara uyanlar arasından, kurum içinden, oy birliği veya oy çokluğu ile seçilecektir…

Bunlar da maaşlarını “Makam Maaşı” olarak adlandırılmış olan kriterlere göre alacaklar. 

Maaşlar, her makam atlayışında: 5.000.TL. ilave ile gerçekleşecektir. Bunun adı “Kadro Maaşı” (Makam Maaşı) olacaktır. “Kadro Maaşı” normal maaşlara ilaveten ve o kadrolara geçip, bu görevleri fiilen yürütenlere ödenecektir. Hiçbir makamın vekaleten yürüteni olmayacak, bir gün dahi o görevi yürütenler, yürüttükleri süre için asıl olanların aldığı maaş gibi bir günlükse, bir günlük olarak o makamı yürütenlerin maaşlarını alacaklar. İki günlükse, iki; üç, beş, on, veya bir ay veya iki ay,…vb. her ne ise yürüttüğü süreler içindeki “Makam Maaşı” nı alacaklardır.

Makamları fiilen yürütenler: Geçinebilirlik Maaşı, Çocuk ve Tahsil Parası, Kendi Tahsil Yılları veya Akademik Kariyer Yıllarının Paralarının toplamı üzerine, yürüttükleri Makam (Kadro) Maaşını da birlikte alacaklar.

 Not: Başkasının yerine makamları yürütenler, normal veya herhangi, bir sebeple emekli olsalar bile, fiilen yürüttükleri makamlarda almış oldukları maaş üzerinden emekli olacaklar… Bu makamda, bir gün dahi bulunmuş olsalar dahi emekli maaşları bu makam, kadro üzerinden ödenecektir!..

 Her yıl “Geçinebilirlik Maaşı” belirlendiğinde, bu maaşlar da değişecek… Her Makamda kalınma süresi beş (5) yıldır. Kurum isterse yeniden ikinci beş yıl için de kişiyi bu makama seçebilir. Üçün kez hiç kimseye aynı makama veya daha başka makamlardan birine seçilme hakkı, hiçbir şekilde ve asla tanınmayacaktır!.. Buna sebep: En eski tarihlerden buyana görülmüştür ve bilinmektedir ki özellikle, üst makamları kapanların etrafını oğlu kızı, hanımı ve onların çevresi veya onu o makama taşıyan, yardım ve tavassut eden, sebep olan dalkavuklar ile çevrilmekte, bunlar işlerin adalet için yürütülmesini engellemekte, çıkar ve para peşinde koşmaktan devlet ve millet zarar görmektedir. Bu sebeple çok çalışkan ve halkça, çok sevilen ve çok yetenekli bir dahi bile olsa, aynı makamda kalma süresi ikinci beş yıl ile sınırlandırılmış olup üçüncü beş yılda aynı makam veya başka bir makamda, asla ve asla kalamayacaktır…

 Makam, unvan ve kadrolara geçişlerde aranacak şartlar aşağıda sıralanmaktadır:

 Öğretmen: Eğitim ve Öğretim için yeni atanan kişidir. Stajyerlik Süresi bir yıldır.

Uzman Öğretmen: Alanında altı yıl (6) çalışmış Öğretmenlerden olma şartı aranacak.

Şef: Alanında sekiz yıl (8) çalışmış “Uzman Öğretmenlerden” olma şartı aranacak.

Okul Bölüm Şefi: Alanında on (10) yıl çalışmış “Şef Öğretmenlerden” olma şartı aranacak.

Okul İdarî Bölüm Şefi: Alanında on iki (12) yıl çalışmış “Şef Öğretmenlerden” olma şartı aranacak.

Okul Müdür Yardımcısı: Alanında on dört (14) yıl çalışmış “Bölüm Şefi ve İdarî Şeflerden” olma şartı aranacak.

İdarî Okul Müdür Yardımcısı: Alanında on altı (16) yıl çalışmış “Bölüm Şefi ve İdarî Şeflerden” olma şartı aranacak.

Okul Müdürleri: Alanında on sekiz (18) yıl çalışmış “Müdür Yardımcısı ve İdarî Müdür Yardımcısı” olma şartı aranacak.

İdarî Okul Müdürü: Alanında yirmi (20) yıl çalışmış “Müdür Yardımcısı ve İdarî Müdür Yardımcısı” olma şartı aranacak.

Başöğretmenlik: Alanında yirmi iki (22) yıl çalışmış İdarî Okul Müdürü” olma şartı aranacak.

İdarî Başöğretmenlik: Alanında yirmi dört yıl (24) çalışmış “İdarî Okul Müdürü” olma şartı aranacak…

Her yıl “Geçinebilirlik Maaşı” belirlendiğinde bu maaşlar da değişecek… Her Makamda kalınma süresi beş (5) yıldır. Kurum isterse yeniden ikinci beş yıl için de aynı kişiyi bu makama seçebilir; ancak  üçün kez seçilme hakkı, hiç kimseye, hiçbir şekilde tanınmayacaktır!..

 Genel Müdürlük için yirmi (20) yılını doldurmuş olmak ve bütün makamlar için aranan kıstaslar bu makamda da aranacaktır. Diğer idarî birimlerde de bu kıstaslar dikkate alınacaktır!..

Müsteşar Yardımcıları ve Müsteşarlar da aynı birim içerisinden gelen ve hizmette yirmi (20) yılı tamamlayanlar arasından, aynı kıstaslar çerçevesinde seçilebilecektir…

Not: Bakanları, Başbakan seçer ve atar; fakat Maaşları en yüksek Profesör maaşını geçemez. Onlar da tahsil seviyesi yukarıdaki kıstaslar çerçevesinde İlk, Orta, Lise; Dört yıllık Lisans, Beş yıllık Lisans; Uzman, Doktor, Doçent, Profesör unvan almış oluşlarına göre maaş alacaklardır.

Dekanlık Makamı için Doçentlikte üçüncü yılını doldurmuş, toplam hizmet yılı: On (10) yılı geçmiş olan Doçentler arasından;

Rektör Yardımcılıkları Makamlarına, Profesörlükte üç yılını doldurmuş Profesörlerden, toplam hizmet yılı: Yirmi (20) yılı geçmiş olan Profesörler arasından; 

Rektörlük Makamı için Profesörlükte beş (5) yılını doldurmuş Profesörlerden, toplam hizmet yılı yirmi beş (25)’i doldurmuş olan Profesörler arasından; 

Enstitü Müdürlüğü Makamı için Profesörlükte beşinci yılını doldurmuş Profesörlerden, toplam hizmet yılı: Otuz (30) yılı geçmiş olan Profesörler arasından kendi bölümleri arasından Üniversitece gizli oylama usulüyle seçilirler. Seçimler tamamen üniversitelere aittir. YÖK’ün veya başka bir kurumun buralara müdahalesi uygun değildir. Üniversiteler tamamen “Özerk” olmalıdır!.. YÖK de angaryadır kaldırılmalıdır…

Makamları fiilen yürütenler: Geçinebilirlik Maaşı, Çocuk ve Tahsil Parası, Kendi Tahsil Yılları veya Akademik Kariyer Yıllarının Paralarının toplamı üzerine, yürüttükleri Makam (Kadro) Maaşını da alacaklar.

“Kadro (Makam) Maaşları”:

Öğretmen                                  : 30.000.TL

Uzman Öğretmen                   : 35.000.Tl

Şef                                            : 40.000.TL

Okul Bölüm Şefi                     : 45.000.TL

Okul Bölüm İdarî Şefi              : 50.000.Tl 

Okul Müdür Yardımcısı        : 55.000.TL

İdarî Okul Müdür Yardımcısı   : 60.000.TL

Okul Müdürleri                      : 65.000.TL

İdarî Okul Müdürü                   : 70.000.TL

Başöğretmenlik                       : 75.000.TL

İdarî Başöğretmenlik                : 80.000.TL olarak “Kadro Maaşı” alacaklar.


Şef: 45.000.TL alacak;

Müdür: 60.000.TL.

Genel Müdür75.000.TL.

Müsteşar: 80.000TL. “Makam Maaşı” alacaklar.

 

İlk okul mezunu bir milletvekili normal maaşlarına ilâve olarak:

Milletvekili Maaşı: 50.000.TL .

Komisyon Üyesi Vekiller: 60.000.TL.

Grup Başkanları Yardımcıları: 70.000.TL.

Grup Başkanları: 80.000.TL. 

Başbakan: 90.000.TL.

Cumhurbaşkanı: 100.000.TL.

Not: İlköğretim ve Her derecedeki Lise Öğretmenleri için aranacak olan bütün bu şartlarda öğretmenlikte fiilen bulunmuş olanlar dışındakiler, bu hizmete seçilemezler. Kıstaslar: hizmet yılları, kariyer, liyakat ve “Başarı Kıriterleri Sisteminin” geçerli olacağı, sıra ve ilkeler, göz önüne alınarak belirlenecek ve ulaşılabilinecektir.

 “Öğretmen, Uzman Öğretmen, Okul Şefi, Okul Müdür Yardımcısı, Okul Müdürü, Başöğretmenlik” unvan ve kadrolarıdır. Diğer idarî birim ve yönetici kadrolarından ayrılmıştır…

Okulun İdarî Bölüm Şefi, Okulun İdarî Müdür Yardımcısı, Okulun İdarî Müdürü, Okulun İdarî Başöğretmeni …vb. hak etmediği halde havadan uçarak: Hop Şeflik, herhangi birin tavassutuyla Müdür Yardımcılığı; bir selâmla Müdürlük, bir pusulayla Başöğretmenlik …vb. idarî veya idarî olmayan hiçbir Kadro ve Unvanlara kesinlikle geçilemeyecektir!.. Burada kıstaslar: Hizmet yılı, kariyer, liyakat; süre, sıra takip edilmeden ve başarılı olunmadan asla geçilemez!..

Siyasî bir yaklaşımla da: Cemaat, Tarikat, Gavs, Şeyh, Şıh, Seyyit, Pîr; Bir Partinin İl veya İlçe Başkanı, Bir Milletvekili, Millî Eğitim Bakanı, Başbakan veya Cumhurbaşkanı böyle “Kural Dışı” bir atama yapamazlar!.. Her şey, kurum içinde oluşmuş Bir Sistem Dahilinde İşleyecek” ve bu sisteme dışarıdan hiçbir kimse ve güç müdahale edemeyecektir…

Not: Belirtilen, şu unvanlar luzumsuz, angarya, “bürokratik bir engel” teşkil etmekte olup, devlete yüktür, kaldırılmalıdır. Bürokrasiyi azaltmak ve devlette işleri çabuklaştırmak açısından: (Şb. Müdür Yardımcısı, Şb. Müdürü, Daire Başkanlığı, Genel Müdür Yardımcısı, Müsteşar Yardımcısı, Bakan Yardımcılığı) gibi görevler kaldırılmalıdır.

Translate